12 Mayıs 2013 Pazar

ANLATIM TÜRLERİ


ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKAYE ETME)-İSİM (AD)

Öyküleyici anlatım duyguları,düşünceleri,hayalleri bir olaya bağlı olarak anlatmaktır.
'Öyküleme',hayatı eylem içinde görme ve gösterme olarak da tanımlanabilir.
Öyküleyici anlatımda 'anlatmak' esastır.
Öyküleyici anlatımda olay,kişi,zaman,mekan ve anlatıcı ortak ögelerdir.
Öyküleyici anlatımın olmazsa olmazı olaydır.
Kişisel farklılık sebebiyle karşı karşıya gelmeleri,çatışamaları yada anlaşmaları sonucu ortaya  çıkan eyleme 'olay' eylemlerin oluşturduğu halkaya 'olay zinciri' denir.

OLAY ZİNCİRİ-OLAY ÖRGÜSÜ:

Olay zinciri: Bir arada bulunmak zorunda olan en az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın bireysel farklılıklar sebebiyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme “olay”; eylem zincirine de “olay zinciri” denir.

Olay örgüsü: Belli bir konu çevresinde var olan birden fazla olayın, sebep-sonuç ilişkisine bağlı bir biçimde oluşturdukları organik bütündür. 
Olay örgüsünü: "eserde nakledilen hadise veya hadiseler zinciri" veya "bir oyunun, hikayenin yahut romanın içinde olan biten her şey" biçiminde de tanımlamak mümkündür.

Olay örgüsü, birbiriyle hiç ilgisi olmayan olayların rast gele veya peş peşe sıralanması değil, birden fazla olayın sebep-sonuç içinde organik bir bütün oluşturmasıdır.

'Kral öldü, kraliçe de öldü.' dersek hikaye olur.

'Kral öldü, arkasından kraliçe de öldü.' dersek olay örgüsü olur.(Neden sonuç ilgisi var.)

Bir başka ifadeyle, olay örgüsü, insanın insanla, insanın toplumla, insanın tabiatla, insanın kendisiyle olan mücadelesinden doğar.Roman, tiyatro ve hikayenin olay örgüsü, çok büyük ölçüde böyle bir çalışmadan doğar. Mücadele veya çatışma , zıt güçler (işçi-patron, fakir-zengin, köylü-ağa vb.) veya zıt kutuplar (iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, doğruluk-yanlışlık) arasında yaşanır. Zıt güç veya kutuplar, çoğunlukla somut varlıklarla (insan, tabiat, hayvan) temsil edilmekle birlikte, zaman zaman soyut kavramlarla (gelenek, töre, iyilik) da temsil edilebilirler.

Roman ve hikayedeki olaylar da -zaman zaman- kronolojik olabilir. Ancak anlatıcının tercih ve imkanları, bu kronolojiyi çoğu zaman bozabilir. Yani anlatıcı hikayeyi, baştan sona, sondan başa, ortadan sona, ortadan başa, sonra sona doğru anlatabilir. 


1.İLAHİ (HAKİM) BAKIŞ AÇISI:
Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların gönlü veya kafasından geçenleri okumaya kadar uzanır. Anlatıcı, anlattığı olayların dışında durur, gören durumundadır. Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur. Yazarın dilini kullanır ve bu sebeple ona "yazar-anlatıcı" da denilir.
Zaman zaman okuyucu ile diyaloga girmekten, onlarla sohbet etmekten ve onlara yol göstermekten geri durmazlar."Lafa nasıl başlayacağını düşünüyor ve."

2.KAHRAMAN ANLATICI:
Kahramanlardan birisidir. Bu anlatıcı, aynı zamanda olay örgüsünün bütün yükünü üstlenen asıl kahraman olabileceği gibi, daha da geri planda yer almış kahramanlardan biri de olabilir. Bir insanın sahip olduğu veya olabileceği bilme, görme, duyma, yaşama imkanları ile sınırlıdır.

Her zaman kendi yaşadıkları,bildikleri, duydukları ve hissettiklerini öne çıkarır. Kahraman anlatıcının söz konusu olduğu roman ve hikayeler, çoğunlukla "otobiyografik" karakterlidir.
Kahraman anlatıcı, kendi dil ve üslubunu kullanır ve birinci tekil şahıs ağzıyla konuşur. Okuyucu ile daha sıcak, samimi ve inandırıcı bir diyalog kurmasıyla okuyucuya daha yakındır. Özellikle eserin hatıra defteri,günlük,mektup tarzında kaleme alınması, bu etkiyi daha çok güçlendirir.
"Çok çalışıyorum. Onlardan ziyade kendim için."(REŞAT NURİ GÜNTEKİN-ÇALIKUŞU)

Bu sıkıntıların başında "bakış açısı"ndaki sınırlılık gelir. Böyle bir anlatıcıyı tercih etmiş olan bir yazar, eserinin itibari dünyası çok büyük ölçüde tek bir kişinin yaşadıkları, bildikleri, gördükleri, yorumları ile sınırlandırmış olur ki, hakim bakış açılı anlatıcıya göre, bu, çok daha geniş imkanların bir tarafa itilmesi anlamına gelir.

Bir başka sıkıntı, okuyucunun, anlatıcı ile yazar arasında ilişki kurma kolaycılığına zemin hazırlamasıdır. Pek çok okuyucu, hatta eleştirmen, ciddi bir araştırmaya lüzum görmeden eserdeki ben anlatıcı ile yazarı özdeşleştirmeye kalkışır.

3.GÖZLEMCİ ANLATICI:
İtibarı dünyada olup bitenleri, sadece müşahede etmekle yetinir. İkinci aşamada da gözlemlerini adeta bir tarafsızlığı ile okuyucuya nakleder. Bir "yansıtıcı" konumundadır. Çok daha az bilgilidir. Onun bilme, görme, duyma yetenekleri geçmiş ve geleceğe uzanmadığı gibi, kahramanların ruh hallerine de yetişemez.

Hem üçüncü tekil hem de birinci tekil olabilir. Anlatıcının bakış açısı sınırları ve anlattıkları karşısındaki tutumuna dikkat etmek zorundadır.


İSİMLER (ADLAR):
Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcüklere isim denir.
Çiçekleri vazoya yerleştirdim.
Bu cümlede “çiçek, vazo” sözcükleri birer varlığı karşıladığı için addır.
Hüzün ve sevinç bir arada yaşanır burada.
Bu cümlede “hüzün, sevinç” sözcükleri birer kavramı karşıladığı için addır.
Adları çeşitli yönlerden inceleyebiliriz:

A)VARLIKLARINA VERİLİŞLERİNE GÖRE:
1.ÖZEL AD
Tek varlığı bildiren ad: Ali, Ayşe, Ankara, Sakarya, Kızılırmak gibi.
2.TÜR (CİNS) ADI
Aynı cinsten olan varlıkların ortak isimleridir. Dilin temel kavramları cins(tür) isimleridir. 
taş, yol, ağaç, ırmak, kitap, dergi, yaprak, ev, çocuk, su, sıra, hayal, düşünce, sıla, özlem, taraf, ceza...

B)VARLIKLARI OLUŞUNA GÖRE:
1.SOMUT AD
Beş duyudan herhangi biriyle algılayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz varlık ve kavramların isimleridir. Yani somut varlıkları karşılayan isimlere somut isimler denir. Bu isimler, herkes tarafından görülen, bilinen, hissedilen, cismi olan, varlığı kişiden kişiye değişmeyen varlıkları karşılarlar.su, toprak, ağaç, ses, televizyon, rüzgâr, sarı, mavi, duman, koku...

2.SOYUT AD
Beş duyudan herhangi biriyle algılanamayan, madde hâlinde bulunmayan ve zihnimizle kavradığımız veya var olduğuna (akla, ruha, sezgiye, inanca bağlı olarak) inandığımız varlıkların isimleridir.
sevinç, şüphe, tezat, Allah, cesaret, keder, korku, aşk, melek, ruh, şeytan...

C)VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE:
1.TEKİL AD
Tek varlığı belirten ve karşılayan, yapıca tekil olan (topluluk isimleri hariç) kelimelerdir. 
kendi, ben, çocuk, kalem, defter... 

Not: Tür adı olan her kelime, o türden tek varlığı anlattığı gibi; biçimce çoğullanmadığı hâlde o türün tümünü ya da bir bölümünü de anlatabilir. Bu durumda da tekil sayılırlar.

İnsan, düşünen, konuşan bir varlıktır. (bütün insanlar)
Çiçek, susuzluktan kurumuş. (herhangi bir çiçek)

2.ÇOĞUL AD
Yapısında, anlamında birden çok varlığı barındıran, çokluk eki almış isimlerdir. Cins isimlerinin çoğulu yapılır. 
Biz, siz, onlar, evler, fikirler, merkezler, dünyalar, kuşlar, böcekler, kelebekler, arılar...

Not: Şekil yönüyle çoğul olmadığı, çokluk eki almadığı hâlde anlamca çoğul olan kelimeler vardır. 

3.TOPLULUK ADI
Yapıca tekil, ancak anlam bakımından çoğul olan; aynı türe dahil birden çok varlığı anlatan isimlerdir. Teklerden oluşan topluluğu, çokluğu bildiren kelimelere denir. 
ordu, sürü, orman, sınıf, okul, millet...

Not: Topluluk isimleri de çokluk eki alabilir. Bu durumda aynı topluluktan birden fazla olduğu ifade edilmiş olur.
Ordular, ormanlar, sürüler.

KÜÇÜLTME EKLERİ:
Bir varlığın, bir ismin küçüklüğü genel olarak, başına getirilen “küçük, mini, ufak” gibi sıfatlarla ifade edilir:
Küçük köy, ufak el, mini kasa...

Bazen bu sıfatların yerini “cik, -ceğiz” ekleri tutar. Bu ekler isimlere küçültme anlamı katar. 

küçük tepe→tepecik
küçük çocuk→çocukcağız

Not: Bu ekler her zaman küçültme anlamı katmayabilir; acıma ve sevgi; zavallılık ve küçümseme anlamları da katabilir:

Serçecik daldan dala atlıyor.                   (acıma)
Adamcağız korka korka ayağa kalkar.       (acıma)
Bebeciğimi çok özledim, diyordu.                        (sevgi)
küçük insan→insancık                            (zavallılık)
zavallı kelimeler→zavallı kelimecikler       (küçümseme)

“-cik” eki sıfata da getirilebilir:

genç adam→gencecik yaşta

“k” sesi ile biten sıfatlara –cik eki getirildiğinde sıfatın sonundaki “k” düşer:

küçük→küçücük
ufak→ufacık
alçak→alçacık
minik→minicik

“-cik” eki somut isimler de türetir:

karın→karıncık, badem→bademcik

“-cik” ekinin “k” ile biten isimlere getirilerek somut isim türettiği durumlarda kelime sonundaki k düşmez:

kulak→kulakçık, kapak→kapakçık...

“-ce, -imsi, -imtrak” ekleri de küçültme anlamı katar:

küçük→küçükçe
büyük→büyükçe
iri→irice
yeşil→yeşilimsi
sarı→sarımtırak

YAPI BAKIMINDAN İSİMLER
Türkçede isimler,yapı bakımından 'basit,türemiş ve birleşik' olarak üç gruba ayrılır.

A)BASİT İSİMLER:
Herhangi bir yapım eki almamış, kök hâlindeki isimlere denir. Çekim eki almış hâlde kullanılabilirler. Türemiş ve birleşik kelimeler yaparken bunlara yapım ekleri getirilir. 

İnsan, kelebek, gölge, yaprak(lar), kağıt(ta), kuş(u), çiçek(ler), dağ(dan), bir(de), ...

Basit isimlerimizin çoğu tek hecelidir, ama bütün basit isimler tek heceli zannedilmemeli. 

Basit isimler, daha küçük ve anlamlı parçalara ayrılamazlar. Meselâ “kelebek kelimesini kel-ebek şeklinde ikiye ayırıp “kel” diye anlamlı bir kelime bulabiliriz gibi bir düşünce yanlıştır. Çünkü parça ile bütün arasında her zaman -az ya da çok-bir anlam ilgisi bulunmalıdır.

B)TÜREMİŞ İSİM:

İsim veya fiil kök ve gövdeleriyle yansıma kelimelere bir yapım ekinin getirilmesiyle oluşturulmuş, şekil ve anlam olarak yeni isimlere denir. 

İsimden türeyenler
kömürlük, kitaplık, tuzluk, başlık, kulaklık, gecelik, gençlik, insanlık, Türklük, çocukluk, hanımlık, kardeşlik, Müslümanlık, kulluk, erkeklik, bilgelik, bayramlık, kışlık, akşamlık, gömleklik, iyilik, güzellik, küçüklük, öğretmenlik, doktorluk, veterinerlik, eczacılık, arıcılık, demircilik, kılavuzluk, rehberlik...

Türkçe, Almanca, Arapça, Farsça, Çatalca, Yenice, Çamlıca, Taşlıca, Ilıca, delice, karaca, kokarca, yumuşakça... 
sanatçı, kiracı, inşaatçı, yolcu, çaycı, şakacı, duacı, milliyetçi, Türkçü, halkçı, sözcü, tiyatrocu, kemancı...

Ankaralı, Konyalı, köylü, kentli, Osmanlı, Karahanlı, Selçuklu, Sözlü, evli, nişanlı...
etçil, otçul, insancıl, evcil, bencil, ölümcül...
vatandaş, yurttaş, gönüldaş, anlamdaş, meslektaş...
Aligil, Yaşargil, ancamgil...
geceleyin, akşamleyin, sabahleyin, gündüzleyin...
birinci, üçüncü, sonuncu, üçer, beşer, yedişer, dörder, altışar...
gelincik, kızılcık, elmacık, kulakçık, karıncık...

Yansımalardan türeyenler:
çıtır-tı, cızır-tı, şakır-tı, şıkır-tı, homur-tu, gıcır-tı…

Fiilden türeyenler
gel-mek, oku-mak, ye-mek, iç-mek, çalış-mak...
yemek, çakmak, ekmek, ilmek, kaymak, 
başlama, okuma, yazma, nakletme, hasta olma, danışma, sevme, inanma...
Asma (yaprağı), bölme (işlemi), danışma (memuru), dondurma (külâhı), kavurma, işletme, bağlama (:saz)...
Gülün açılış-ını seyret.
Kapının kapanış-ı çok ses çıkarıyor.
Adam oturuş-undan bellidir. 
seziş, biliş, alış, veriş, anlayış...
Bu görüşü benimsemedim.
Bir buluş yapmış ki sorma 
Alış verişe çıkacağız.
Sende hiç anlayış yok mu?...
Çıkış ne taraftaydı?
Okur yazar, yazar kasa, bilir kişi, gelir gider, keser, güler yüz, tanıdıklar, 
alacak(lı), yakacak, yiyecek, giyecek, içecek(lerimiz)...
Geçmiş, çok bilmiş...
Alım, satım, atım, yatırım, seçim, ölüm, yıkım, verim, biçim, giyim, kuşam, takım, kavram, üretim, bölüm, çözüm, uyum, çekim...
Sevgi, saygı, görgü, bilgi, duygu, örgü, sergi, vergi, övgü, algı, tutku, uyku, biçki, baskı, içki, atkı, keski...
Yazı, sıkı, yapı, ölü, korku, batı, gezi, bölü, koşu, doğu, artı, tartı, sürü, örtü, çeki, duru, sayı...
Korkunun ecele faydası yok.
Doğuyu, batıyı karıştırdık.
Ölü balıklar suyun yüzündeydi.
Yurdun batı tarafı soğuyacak.
kurucu, yüzücü, gidici, öğren(i)ci, dilen(i)ci...
Eskiden iyi yüzücü imiş.
Okuyucu sayısı günden güne artıyor.
kızartı, karartı, bağırtı...
konak, durak, yatak, dönek, ürkek, korkak, bıçak...
inanç, sevinç, usanç...
alıntı, akıntı, söylenti, toplantı, yaşantı, sarsıntı

C)BİRLEŞİK İSİM
Birleşik isimler, birden fazla kelimenin bir araya gelip yeni bir varlığı veya kavramı karşılayacak şekilde kalıplaşarak oluşturdukları, anlam ve şekil bakımından yeni isimlerdir. Birleşik ismi oluşturan kelimeler arasına herhangi bir ek veya kelime giremez; girerse bu kelime grubu birleşik isim olmaktan çıkar, belirtili isim tamlaması veya başka bir kelime grubu olur.

Bu isimler anlam bakımından tam bir kalıplaşmaya uğradıkları için tek bir kelime olarak kabul edilir ve bu şekilde kullanılırlar.

BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME)-SIFAT (ÖN AD):

Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Varlıkların nite­liklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. Betimleme nesnele­rin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çe­şitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. Bu amacın gerçek-eşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen göste­rilir.
Ruh çözümlemeleri de betimlemedir. Ancak buna "tahlil" denilir. Bu betimlemelerde betimlenecek nesne ve görünüşün, adı söylenerek veya sezdirilerek betimlemeye başlanır. Nesne ve görünüşün bir mekâna yerleştirilmesi bu anlatım türünde çok önemlidir.
Bilgi veren, gerçeği yansıtan sanat ve simgesel işlevi olan betimlemelerden de söz edilebilir. Bu betimlemeler belgesel metinlerdir, gerçeği yansıtan betimlemeler yaşanmış olayların sahnesini tanıtan yazılardır, sanatsal betimlemeler olayın sahnesini veya aksesuarını yansıtır.
Simgesel betimlemelerde, okuyucunun yorumuyla betimlenen şeye ulaşılabilir; anlatma esasına bağlı metinlerde kahramanın ruh hâlini ve mizacını yansıtan betimlemeler bulunmaktadır.

1.SANATSAL BETİMLEME

Edebi eserlerde okuru etkilemek, okuyanda güzellik hissi uyandırmak için yapılan betimlemelere izlenimsel (sanatsal) betimleme denir. Bu betimlemede varlıkların nitelikleri, bu niteliklerin duyularımız üzerinde uyandırdığı izlenimler belirtilir.
İzlenimsel betimlemede, düşüncelerimize görünürlük kazandırma, anlatımı renklendirme, okuyucunun hayal gücünü kamçılama amaçlanır. İzlenimsel betimlemede özel ayrıntılar üzerinde durulur. Ayrıntılar arasından seçme yapılıp en belirleyicisi öne çıkarılır. Bilgiler duyusal, izlenimsel bir sıra içinde, kişisel yorum yapılarak verilir.
Tarla, baştanbaşa insan ve tınazlarla örtülüydü. Sık, yüksek boylu çavdar tarlasının biçilmiş bölümlerinde orakçı kadının sırtı; demet yaparken, parmakları arasında sallanan başaklar; çocuğunun gölgedeki beşiğine eğilen kadın ve peygamber çiçekleriyle örtülü tarlada toplanmış ekin demetleri görünüyordu. Öte yanda, ceketsiz, gömlekli köylüler, kızışmış kuru tarlada toz kaldırarak, araba üstünde ayakta durarak demetleri yerleştiriyorlardı.
Bu parçada yazar izlenimlerinden ve gözlemlerinden yararlanarak sanatsal (izlenimsel) betimleme yapmıştır.

2.AÇIKLAYICI BETİMLEME

Okura bilgi vermek amacıyla genel ayrıntılar üzerinde durularak yazılan betimlemedir. Ayrıntılar yansız olarak, olduğu gibi fotoğrafsal bir gerçeklikle, kişisel duygu ve düşünceler katılmadan verilir. Asıl amaç, sanat yapmak değil, bir konu hakkında bilgi vermektir. Yazar, herkesin görebileceği nesnel gerçekle ilgilenir. Bir mimari yapı, yeryüzü şekilleri, beynin çalışma sistemi gibi konularda yapılan betimlemeler bu türdendir.
Penguenler, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır. Kuyruklan kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler.
Yazar bu parçada nesnel gerçeklerden hareketle penguenleri okurun zihninde canlandıracak şekilde anlatmış, dolayısıyla açıklayıcı betimleme yapmıştır.

PORTRE
Namık Kemâl, gayet büyük yuvarlak başlı, pek yüksek alınlı, pembe çehreli, hiddetlendikçe çatılır az eğri kaşlı, koyu elâ gözlü, irice burunlu, fevkalâde güzel ağızlı, kırk yaşından sonra siyah denecek kadar koyulaşmış uzunca, kumral sa­kallı, kısaya mail orta boylu, şişmanca, omuzları geniş, elleri ayakları küçük bir insandı.
Burnunun sağ tarafında attan düştüğü zaman hasıl olan yaradan kalma bir çiz­gi vardı. Pek nâdir hiddetlenir fakat şiddeti uzun sürerdi. Simasındaki ilahi cazi­beyi tasvirden âcizim. O ulvî simada pek çok mânâlar dolaşırdı.

Hele gözleri, mükemmel bir insan fıtratının en güzel ma'kesiydi. Şimdi şim­şekler fırlatır, şimdi tebessümlerle dolar, derken hazin hazin ruha işler. Her daki­ka, her saniye ulvî, ümitli, emin, mahzun düşünceli, hakim, ilâhi mânâlar arz eden cevval bir nur...

TAHLİL
Kişinin iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, fikirlerinin, zayıf taraflarının vs. anlatıldığı portreye denir. Bu portrede; kişinin ahlâkı, alışkanlıkları, düşünceleri ilginç bir üslupla anlatılır. Portreye konu olan kişinin düşünceleri ve anlayışları daha etkili olarak ortaya koymak için onun sözlerine de yer verilebilir.

DEYİM AKTARMASI
Deyim aktarması yani diğer ismiyle anlam aktarması bir sözcüğün benzetme amacı ile başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır.
Benim küçük meleğim nerede?
cümlesinde çocuğumkızım gibi sözcükler yerine melek sözcüğü kullanılmıştır.Benzerlik amaçlı bu tür kullanımlar deyim aktarmalarıdır.
Deyim aktarmaları 3 yolla yapılır:
1- İnsandan Doğaya aktarmalar :
Bu şekilde yapılan aktarmalarda insanlara ait olan özellikler doğadaki nesnelere verilir
Kuşlar neşe içinde cıvıldaşıyor.
2- Doğadan insana aktarmalar:
Doğadaki özelliklerin insanlarla beraber kullanılmasıdır.
Olgun tavırlarıyla herkesin beğenisini kazandı.(Olgunluk doğaya ait bir özelliktir)
Sert bir insan olduğu belliydi.(Sertlik)
3- Duyu Aktarmaları:
Bir duyuya ait olan kavramların başka duyular ile birlikte kullanılmasıdır.
Acı bir çığlık duyuldu.(Tat alma duyusundan işitme duyusuna)
Keskin bir koku içeriye yaılmıştı.(Dokunma duyusundan koklama duyusuna)

AD AKTARMASI
Ad aktarması yapılırken herhangi bir nesne ya da varlık anlatılmak istendiğinde doğrudan o nesne ya da varlığı söylemek yerine, o nesnenin bir parçasının ya da o nesne ile ilgili bir özelliği söyleyerek nesneyi aktarma işine ad aktarması denir.
Ad aktarması yapılırken çeşitli kelime ilişkileri kullanılarak ad aktarması yapılır. Örneğin; parça bütün ilişkisi, iç-dış ilişkisi, eser-yazarilişkisi gibi ilişkilerle ad aktarması yapılır.

SIFATLAR (ÖN ADLAR)
Nesnelerin özelliklerini belirten sözcüklere sıfat denir.Sıfatlar, ad soylu sözcüklerdir. Bu adlar başka bir adın özelliğini belirttikleri ve niteledikleri zaman sıfat olurlar . Bu durumda kendisinden sonra mutlaka bir ad gelir . Onun için sıfatlara aynı zamanda "önad" da denir ve örnek verilirken sıfattan sonra gelen ad da yazılır : şirin (kız) , ince (kitap) , üç (kişi) ...
Yukarıdaki örneklerde sıfat olarak kullanılan sözcükler adı nitelemedikleri veya belirtmedikleri zaman ad olurlar . Aşağıdaki iki cümlede sarı ve iki sözcükleri ad olarak kullanılmıştır .
Sarı , sevilen bir renktir . Saat ikide size geleceğim . İki,benim uğurlu sayımdır.
Özel adlar ve bazı yapım ekleriyle türetilmiş adlar sıfat olarak kullanılamaz.  Ancak her sıfat ad olarak kullanılır .
Çoğul ekleri (-ler / -lar) doğrudan doğruya nesnelerin sayısı ile ilgili olduğundan nesneleri belirten veya niteleyen sıfatlara getirilemez . İki (kişi) , çalışkan (öğrenci) , eski (kitap)  diyebiliriz. Ancak ikiler (kişi) , çalışkanlar (öğrenciler) , eskiler (kitap) diyemeyiz .

SIFAT TAMLAMASI
Dilbilgisinde bir ismin önüne o isim ile ilgili bilgi veren sıfatların eklenmesi ile oluşturulmuş sözcük grubu. Sıfat tamlamaları o ismin işaret ettiği varlığın adedi, biçimi, rengi, durumu, konumu vs. hakkında bilgi verir.
mavi gökyüzü, üç kitap, yarım ekmek, uzun adam, küçük ev, evdeki hesap, zeytinyağlı sarma, birinci yarışmacı, ikiz yatak, hangi çocuk, öteki okul, görünen köy
ADLAŞMIŞ SIFAT
Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir. 

Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır.
“Korkak insanların kendine güveni yoktur.”
cümlesinde niteleme sıfatı olan “Korkak” sözcüğü,
“Korkakları kendine güveni yoktur.”
cümlesinde “insanlar” isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.

Adlaşmış sıfat olan sözcükten sonra bir isim gelirse, anlam karışıklığını önlemek için iki sözcük arasına virgül (,) konur.
İhtiyar, adamlara şöyle bir baktı.
İhtiyar adamlara şöyle bir baktı.
Not : Sıfatla, onun nitelediği isim arasına hiçbir noktalama işareti konmaz.
SIFATLARIN ÇEŞİTLERİ
1.Niteleme sıfatları
2.Belirtme sıfatları
NİTELEME SIFATLARI
İsimlerin şeklini, durumunu, hareketini, rengini, kısacası kalıcı özelliklerini gösteren sıfatlardır. Nitelene sıfatları isimlere sorulan “nasıl” sorusunun cevabıdır:

Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir sağlık ocağı
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Koca / bahçe
Tasasız / gözler
Güzel / çerçeveler
Kocaman / bir masası ve koltuğu

Mavi deniz, tatlı su, kötü gün, yakın arkadaş, çalışkan öğrenci, susuz yaz, yuvarlak masa, bayan memur, erkek adam, temiz giysi, güzel insan, düz yol, çatal çivi, sivri tepe, yassı burun...
BELİRTME SIFATLARI
1.işaret sıfatları
2.sayı sıfatları
3.belgisiz sıfatlar
4.soru sıfatları

1.İŞARET SIFATLARI
İsimleri işaret ederek belirten ve yerlerini bildiren sıfatlardır. İşaret sıfatlarından bazıları şunlardır:

 “bu, şu, o, öteki, beriki, böyle, şöyle...”
Bu soruyu kim cevaplayacak?
Kitabı şu genç almıştı.
O eşyaları nereye götürüyorsun?
Öteki sorulara geçiniz.
Beriki masaları da taşıdık.
Bu kitabı ben aldım.
Şu kitabı verir misin?"
O kitabı getirir misin?"
2.SAYI SIFATLARI
a)    Asıl sayı sıfatları
b)    Sıra sayı sıfatları
c)    Üleştirme sayı sıfatları
d)    Kesir sayı sıfatları
1.ASIL SAYI SIFATLARI
Varlıkların sayılarını tam sayılarla ( 1, 2, 3, 4... ) belirten sıfatlardır.
       ÖRNEK:
       Bir araba 
       İki
 elma 
       Üç
 silgi 
       Yirmi
 kilometre 
       Beş
 düzine yumurta
       On
 sayfa
       NOT: Asıl sayı sıfatı olan sözcüğü bulmak için isme " kaç, ne kadar "sorularından birini sorarız.

2.SIRA SAYI SIFATLARI
Varlıkların sıralarını belirten sıfatlardır.
       Asıl sayı sıfatlarına " -inci " eki getirilerek yapılır.

       ÖRNEK:
       Birinci araba
       Onuncu ev
       Yirminci kilometre
       Yirmi birinci yüzyıl
       NOT: Sıra sayı sıfatı olan sözcüğü bulmak için isme " kaçıncı " sorusunu sorarız.

3.ÜLEŞTİRME SIFATI
Varlıkların eşit sayılarda pay edildiğini, üleştirildiğini gösteren sıfatlardır.
       Asıl sayı sıfatlarına " -er, -ar " eklerinden biri getirilerek yapılır.
       ÖRNEK:
       Sekizerkalem
       Dokuzar silgi
       Altışarelma
       İkişer kavun    
       NOT:Sesli harf ile biten sayılarda, sayı ile " -er,  -ar " ekleri arasına "ş" kaynaştırma harfi girer.
                 Üleştirme sayı sıfatı olan sözcüğü bulmak için isme " kaçar " sorusunu sorarız.

4.KESİR SAYI SIFATI

Varlıkların eş parçalarını belirten sıfatlardır.
       Kesir sayı sıfatları bir varlığın kaç eş parçaya ayrıldığını ve bu eş parçalardan kaç tanesinin belirtilmek istendiğini anlatır.
       Cümle içerisindeki isme " kaçta kaç" sorusu sorularak bulunur.
       ÖRNEK:   
       Sekizde bir 
karpuz.
         Onda üç elma
         Yüzde yetmiş faiz
         Dörtte bir pasta
 

4.SORU SIFATLARI

Soru sıfatları, isimlerin nitelik ve niceliklerini soru yoluylaöğrenmeyi amaçlayan, cevapları da herhangi bir sıfat olankelimelerdir. 

“ne, nasıl, nice, ne gibi, ne biçimkaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne türlü...”



UNVAN SIFATLARI

Kişilerin mesleklerini, cinsiyetlerini, makamlarını, lakaplarını belirten  sıfatlara unvan sıfatları denir. Bu sıfatlar sadece insan isimlerini niteler. Bazen isimden önce, bazen sonra gelir:  

İsmet Bey, Teğmen  Kasım, Ali Amca, Hasan Paşa, Ahmet Reis, Doktor Malik, Ayşe Hanım, Çolak Nebi,Öğretmen Harun...
Ünvan bildiren kelimeler bazen isim göreviyle kullanılır: 

Kardeşim okuyup avukat olacak.(İsim) 
Avukat Burhan, benim kardeşimdir. (Sıfat) 
NOT :Bir sıfat, birden fazla ismi niteleyebilir: Tatlı elmalar, şeftaliler, kirazlar...Bu durumda anlatım bozukluluğu olmamalıdır: Tatlı elmalar, şeftaliler, kirazlar, limonlar (Yanlış) 



SIFATLARDA ANLAM DERECELERİ

1.PEKİŞTİRME SIFATLARI


Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendiril-mesi iki şeklide yapılır:
Sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m, p, r, s" harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır.

İsterseniz "temiz" sözcüğü üzerinde bu anlatılarımızı uygulayalım:
Te - r - temiz → tertemiz

Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi.
Dümdüz yolda ilerliyorduk.
Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!
cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır.

Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır. Örneğin "çeşit" sözcüğünü ele alalım. Bu sözcük tekrar ederek bir ismi nitelediğinde pekiştirme sıfatı olur:

Çeşit çeşit meyveler vardı masada.
Bu cümlede altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır.

Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı.
Derin derin ırmaklar aşarak geldik.

cümlelerindeki altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır.
YAPI BAKIMINDAN SIFATLAR
1.BASİT SIFATLAR
2.TÜREMİŞ SIFATLAR
3.BİRLEŞİK SIFATLAR

1.BASİT SIFATLAR
Herhangi bir yapım eki almamış ve başka bir kelimeyle birleşmemiş sıfatlardır.
Kara gün, kırmızı gül, bol yemek, iri taş, iyi insan, son yolculuk,dost ülke, düz çizgi. 

2.TÜREMİŞ SIFATLAR
İsim ya da fiil köklerine ve gövdelerine getirilen isim yapım ekleriyle oluşturulmuş sıfatlardır.
Kiralık ev, yıllık izin, tuzlu su, Aydınlı Hasan, işsiz adamlar, ölübalık, sütçü kadın, yarınki

maç, genişçe bir oda, büyücek bir ev, ekşimsi / ekşimtırak erik,kısacık kol, incecik ip...
Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir sağlık ocağı
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Kocaman / bir masası ve koltuğu
çalışkan öğrenci, susuz yaz, yuvarlak masa...

3.BİRLEŞİK SIFATLAR
Yapısında birden fazla kelime barındıran sıfatlardır. 
Külyutmaz öğretmen, mirasyedi gençler, boşboğaz insanlar, boğazına düşkün adam, birtakım sorunlar, cana yakın çocuk...

COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM-ZAMİR (ADIL)
Coşturucu anlatımda "ben" ve "biz" zamiri hareket noktası durumundadır. Bu tür anlatımlarda heyecan, mutluluk veya mutsuzluk ifade eden; dinî duyarlılık, derin düşünce, yü­celtme gibi hâlleri dile getiren söz öbeklerinin kullanıldığı görülür.

KURALLI ANLATIM
Yüklemin cümlenin sonunda yer aldığı cümle çeşididir.

"Derinden derine ırmaklar ağlar."
"Mermeri oyardı taşı delerdi;
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.""Kuruyan gözlere yaş gönderen bu."
"Ben de ah etsem eğer karşıki dağlar kül olur."

DEVRİK CÜMLELER
Yüklemi sonda yer almayan cümlelere devrik cümle denir.

Cümlenin yüklemi başında ortasında bulunabilir; ama cümlenin sonunda değildir.
Günlük konuşma dilinde devrik cümle çok sık kullanılırÖnceden planlanmayankonuşmalarda insan öncelikle dikkatini söylemek istediğine yoğunlaştırır; cümlenin yapısına ve kuruluşuna çok dikkat etmez. Ayrıca sürekli kurallı cümlelerle sürdürülen bir konuşmamonoton ola*cağından sıkıcı da olur.

Kaçın hemen burdan!Kazandık çok şükür.

EKSİLTİLİ CÜMLELER
Eksiltili cümle yüklemi söylenmemiş olan cümledir.

Eksik cümle ya da bitmemiş cümle olarak da bilinir.
Eksiltili cümleye yüklemi olmayan cümle denmesi doğru değildir. Bu cümlelerde yüklem vardır ancak yüklemin söylenmesi gereksiz görüldüğü için yüklem söylenmez.
Günlük konuşma dilinde eksiltili cümle çok sık kullanılır:

- Az önce yanında kim vardı? 


ÜNLEM İFADELERİ

Sevgi, korku, şaşma, hayret, seslenme, coşkunluk, heyecan ve sitem ifade eden cümlelere ünlem cümlesi denir.
Ünlem cümleleri, ünlemlerle, bazı sıfatlarla, emir kipiyle, "ki" bağlacıyla, haykırmalarla ve ses tonuyla kurulur.

Ee, yeter artık!
Ah, ne yaptım!
Hah, şimdi oldu!
Eyvah! Geç kaldım!
İmdat! Boğuluyorum!
Ne kadar güzel!
Çabuk eve git!
Çık dışarı!

ZAMİRLER(ADILLAR)
ZAMİR
Bir ismin yerine kullanılan, ismin yerini tutankelime veya ek. İsim olmayıp ismin yerini tutan kelimelerdir.
1.KİŞİ ZAMİRLERİ
Bunlar kişi adlarının yerlerini tutmak için kullanılır: Ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi. Ayrıca, asıl şahıs zamirlerinden daha kuvvetli manaya sahip olan kendi kelimesi dönüşlülük zamiri adını alan bir başka şahıs zamiridirzamir

2.DÖNÜŞLÜLÜK ZAMİRİ
Bu zamir “kendi” sözcüğüdür. Şahıs isimlerinin yerine geçebileceği gibi hayvan isimlerinin ya da cansız varlıkların isimlerinin yerine de geçebilir. Çoğu zaman ek alarak kullanılır.

3.İŞARET ZAMİRLERİ
Varlıkları göstererek onların isimlerinin yerlerini tutan zamirlere denir.
Asıl işaret zamirleri “bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar” dır. 

Türkçe'de en çok kullanılan diğer işaret zamirleri şunlardır: Bura, şura, ora, burası, şurası, orası, burada, şurada, orada, buradan, şuradan, oradan, burayı, şurayı, orayı, buralar, şuralar, oralar, öteki, beriki, karşıki...

4.BELGİSİZ ZAMİRLER 

İsimlerin yerini belli belirsiz, kesin olmayacak şekilde tutan zamirlerdir. Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli değildir. Bunlara belirsizlik adılı da denir.  

En çok kullanılan belgisiz zamirleri şunlardır: Bazısı, bazıları,kimisi, kimileri, biri, birisi, birileri, başkası, başkaları, birçoğu, birkaçı, birtakımı, birçokları, çoğu, hepsi, herkes, birazı, her biri, herhangi biri, öteberi, şunu bunu, şundan bundan, şey, şeyler, hiçbiri, kimse....

5.SORU ZAMİRLERİ
İsimlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir. Esas soru zamirleri “kim” ve “ne” dir. Bunun yanında soru bildiren diğer kelimeler de soru zamiri olarak kullanılabilir.

Diğer  soru zamirleri şunlardır: Kim, kimler, ne, neler, nere, neresi, nereyi, nereye, nerede, nereden, kaçı, kaçımız, kaçınız, hangisi, hangimiz, hangileri, kaçıncı, kaçta, kaçtan...

Örnek:
Annem sana ne dedi?
Bu çocuk da kim?
Bu saate kadar nerede kaldın.
Şimdi nereye gidiyoruz?
Soruların kaçını çözmüş?
Bu işi kime danışalım?

6.İLGİ ZAMİRİ
Cümlede daha önce geçmiş bir ismin ya da isim tamlamalarında tamlananın yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir. İlgi zamiri olan –ki daima kendisinden önce gelerek kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin (tamlananın) yerini tutar. 

Bizim arabamız sizinkinden eski.
Bahçedekiler içeri girsin.
Üzerindeki sana çok yakışmış.
cümlesindeki altı çizili sözcüklerdeki “-ki” eki ilgi zamiridir.

İlgi zamiri her zaman insanlar için kullanılmaz. Cansız varlıklar için de kullanılır.

YAPI BAKIMINDAN ZAMİRLER
1.BASİT ZAMİRLER
Kök hâlindeki zamirlerdir:
Ben, sen, o, biz, siz, onlar, bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, hepsi, çoğu, birisi, hangisi, kaçı, bazısı...

2.BİRLEŞİK ZAMİRLER
Birden fazla kelimeden oluşan zamirlerdir. 
Hiçbiri, birtakımı, öbürü...

DESTANSI (EPİK) ANLATIM-EMREDİCİ ANLATIM-FİİL (EYLEM) FİİLİMSİ (EYLEMSİ)
Destansı anlatımda tarihî olay ve kişiler olağanüstü bir şekilde anlatılır.

FİİLLER (EYLEMLER)
İş, oluş ve devinim belirten sözcüklerdir.  Eylemlerin bütün dillerde çok önemli bir yer tuttuğunu belirtmek gerekir. Ancak dilimizde eylem köklerinin ad köklerine göre daha az olduklarını görmekteyiz. Bu oran eylemlerde %32, adlarda %68'dir. Ancak ad sözcüklerin diğer sözcükleri kapsamasını da dikkate alırsak eylemlerin diğer sözcük gruplarına karşı önemli bir yer tuttuğu görülür. Diğer taraftan eylemlerin tek başlarına (çekimsiz) kullanımlarının olmadığını düşünürsek, her şeye  karşın eylemlerin de  bir iş, oluş, devinim adı olmasını göz önünde tutarsak, bu sözcük türünü de ad kapsamı içine alma düşüncesini ortaya çıkarır.

1.KILIŞ FİİLLER

Öznenin yaptığı işin veya hareketin bir nesne üzerin ekleştiğini anlatan fiillerdir. Fiilin yapıcısı faili öznedir, nesne alabilme özelliğine sahiptir; yani geçişli çatılı fiillerdir

Taşı(mak), incele(mek), oku(ma)k, düzelt(mek), yaz(mak), anlatabil(mek)...
Kuruyan otları topladım.
Dedem bu cepheyi çok iyi düzenlemişti.
Çadırları düzlüğe kurduk.

2.DURUM FİİLLERİ

Öznenin içinde bulunduğu durumu yansıtırlar. Fiili gerçekleştirenin hangi koşul ve durum içinde bulunduğu anlamı vardır.

Ağla (mak), kork(mak), üzül(mek), bayıl(mak)...



Az önce uyudu.

Onu görünce çok sevinmiştim

Durum fiilleri genellikle nesne alamazlar. Fili öznenin üzerinde gerçekleşir.



3.OLUŞ FİLLERİ



Bir durumun değiştiğini, bir varlığın bir durumdan başka bir duruma geçtiğini bildiren fiillerdir. Bu fiiller, önceden bulunmayan bir özelliğin sonradan kazanılması anlamını yansıtırlar. Oluş fiilen "olmak" yardımcı fiilinin anlamını sezdirirler. Nesne alamazlar. Yani durum değişikliği özne üzerinde gerçekleşir




Kalınlaşmak - Kalın ol(mak) Kızarmak -Kızıl ol('mak) Sararmak - Sarı ol(mak) Büyümek - Büyük ol(mak), Acıkmak -Aç ol(mak),

Elmalar olgunlaştı -Elmalar olgun oldu



GEÇMİŞ ZAMAN
Eylem kök ya da gövdelerine “-mış, -miş, -muş, -müş” eklerinden biri getirilerek yapılır.
Anlamı:
-Geçmişte yapılan bir eylemi kesinliğe bağlamadan anlatır.
Örnek:
O yıllarda ülkemizde büyük ekonomik sıkıntılar yaşanmış.
Gençlik yıllarında bütün Avrupa ülkelerini gezmiş.
-Kısa bir geçmiş zaman diliminde de olsa, başkasından duyulan eylemlerin anlatımında kullanılır.


ŞİMDİKİ ZAMAN
Şimdiki zaman, Türkçe dilbilgisinde şu an yaşanan veya süreklilik arzeden bir olayı veya durumu anlatan zaman yapısı. -yor ve -mekte ekleri ile bir haber kipi olan şimdiki zaman kipi oluşturulur.

Sınav sisteminin değişmesi konusunda ne düşünüyorsun?

Şu an Türkiye'nin en sevilen radyo istasyonunu dinlemektesiniz.



GELECEK ZAMAN

Geçmiş zaman kipinde yatmak sözcüğünü çekimledim doğrumudur

yatarım 
yatarsın
yatar
yatarız
yatarsınız
yatarız
yatarlar

BİRİNCİ KİŞİ


Bir öykünün bir kişi tarafından, kendi adına ve kendisi hakkında konuşarak anlatıldığı anlatım türüdür. Anlatıcı karakterlerden biridir.[1] Birinci şahıs anlatıcı tekil veya çoğul olabilir, eserdeki belli bir bakış açısını temsil eder.

Anlatıcı kendisine "ben" ve/veya "biz" olarak hitap eder. Bu okuyucuya sadece anlatıcının duygu ve düşüncelerini görme fırsatı verir; fakat başkalarınınki görülemez. Bazı hikâyelerde birinci şahıs anlatıcılar başka kişilerden duyduklarını yer vererek daha geniş bir bakış açısından olayı anlatmayı hedefleyebilirler. Diğer bazı hikâyelerde ise anlatıcı çeşitli bölümlerde başka kişiler olabilir, bu da okuyucuya birden fazla karakterin duygu ve düşüncelerini görme imkânı tanır.



İKİNCİ KİŞİ


Bir edebi metinde ana kahramana anlatıcının ikinci şahısla hitap etmesini anlatmak için kullanılan bir edebiyat terimidir. Türkçede bu iş için "sen" veya "siz" zamirleri kullanılabilir.
Örnek olarak:
Sen bunun gibi bir yerde sabahın bu saatinde olacak biri değilsin. Ama işte, buradasın.

ÜÇÜNCÜ KİŞİ
Bir öykünün bir üçüncü şahıs tarafından; fakat sadece bir karakterin bakış açısından anlatıldığını belirten bir edebiyat terimidir. Anlatıcı diğer karakterlerin duygu ve düşüncelerini de bir karakterin bakış açısından anlatır.Sınırlı üçüncü şahıs anlatıcıdaki ana karakter,birinci şahıs anlatıcıdaki kadar güçlüdür. Bu ikisi arasındaki fark ise "ben" yerine "o" zamirinin kullanılmasıdır. Bu şekilde yazar okuyucuyla karakter arasına birinci şahıstakinden daha fazla bir uzaklık koymuş olur.Sınırlı üçüncü şahıs ayrıca tasvir ve duyguları anlatmak için birinci şahıstan daha fazla fırsat tanır.


FİİL KİPLERİ


Eylemlerin bir hareketi, oluşu, durumu ortaya koyuşu farklı şekillerde olur. Bazen bunlar bir başkasına haber verme şeklinde aktarılır, bazen bir koşula bağlanır, bazen istenen bir durum anlatılır. Buna fiilin kipi denir.



Türkçe'de kipler iki grupta incelenir. Bunlar haber kipleri ve dilek kipleridir.



1)HABER (BİLDİRME) KİPLERİ

 Çekiminde kesin bir zaman ifadesi olan fiiller haber kipindedir.  Haber kiplerinin beş çekimi vardır. Bunları çekimleriyle birlikte gösterelim.

A)-Dİ'Lİ GEÇMİŞ ZAMAN KİPİ

Eylemin yapılışının kesin olarak bilindiğini gösteren kiptir. Bu kip "-dı, -di, -du, - dü; -tı, -ti,-tu, -tü.." eki ile yapılır.



Türkçe'de üçü tekil, üçü çoğul olmak üzere altı kişi vardır. Bu kişilere göre örnek bir çekim yapalım.



I. Tekil Kişi       Kal - dı - m

II. Tekil Kişi      Kal - dı - n
III. Tekil Kişi      Kal - dı
I. Çoğul Kişi       Kal - dı - k
II. Çoğul Kişi      Kal - dı - nız
III. Çoğul Kişi      Kal - dı- lar

B)-MİŞ'Lİ GEÇMİŞ ZAMAN KİPİ

Bildirilen işin yapıldığını, başkasından duyma şeklinde anlatan kiptir. Bu çekimin eki "-mış, - miş, -muş, -müş"tür.



Dal - mış - ım

Dal - mış - sın

Dal - mış

Dal - mış - ız
Dal - mış - sınız
Dal - mış - lar

C)ŞİMDİKİ ZAMAN KİPİ

Eylemin söylendiği anla yapıldığı ânın bir olduğunu gösterir. Bu çekimin eki "-yor"dur.



Alış - (ı)yor - um

Alış - (ı)yor - sun

Alış - (ı)yor

Alış - (ı)yor - uz
Alış - (ı)yor - sunuz
Alış - (ı)yor - lar

D)GELECEK ZAMAN KİPİ



Eylemin, söylendiği andan sonra yapılacağını ifade eden kiptir. Bu çekimin eki "-acak, -ecek"tir.



Bul - acak - ım (bulacağım)

Bul - acak - sın

Bul - acak
Bul - acak - ız (bulacağız)
Bul - acak - sınız
Bul - acak - lar

E)GENİŞ ZAMAN KİPİ

Fiilin herhangi bir zamanda yapılabildiğini gösteren kiptir. Bu çekimin eki "-r, -ar, -er"dir.



Koş - ar - ım

Koş - ar - sın

Koş - ar

Koş - ar - ız
Koş - ar - sınız
Koş - ar - lar

2)DİLEK KİPLERİ

Bu kiplerde zaman anlamı yoktur. Bu kipler bir isteği, arzuyu vs. bildirir. Örneğin; "gitmeliyim" sözünde bu işin ne zaman yapılacağı değil, gitmenin arzu edildiği anlatılmak isteniyor.  Dilek kiplerinin dört çekimi vardır.


A)GEREKLİLİK KİPİ

Eylemin yapılması gerektiğini anlatan kiptir. Gereklilik kipinin eki "-malı,-meli"dir.



Al - malı - y - ım

Al - malı - sın

Al - malı

Al - malı - y - ız
Al - malı - sınız
Al - malı - lar

2)İSTEK KİPİ
Fiillere "-a, -e" eki getirilerek yapılır.



Sev - e - y - im (-eyim)

Sev - e - sin

Sev - e

Sev - e - lim
Sev - e - siniz
Sev - e - ler

3)DİLEK-KOŞUL (ŞART) KİPİ

Bazı cümlelerde dilek, bazılarında koşul anlamı katan fiil çekimidir. Eki "-sa, -se"dir.



Sor - sa - m

Sor - sa - n

Sor - sa

Sor - sa - k
Sor- sa - nız
Sor - sa - lar

4)EMİR KİPİ
Eylemin yapılması gerektiğini buyruk şeklinde bildiren çekimdir.  Birinci tekil ve birinci çoğul şahsın emir çekimi yoktur.
Emir kipinin çekimi kişi ekleri ile yapılır.

1. tekil kişi ......
2. tekil kişi -  Koş
3. tekil kişi -  Koş - sun
1. çoğul kişi ........
2. çoğul kişi - Koş - un (koş - unuz)
3. çoğul kişi - Koş - sunlar

FİİLLERİN SORU BİÇİMİ
Fiillerin Olumsuz ve Soru Şekilleri: 
Olumlu Fiil: İşin, oluşun ya da hareketin yapıldığını veya yapılabileceğini bildiren fiillere, olumlu fiil denir. 
Resim yapacağım (Olumlu fiil)
Olumsuz Fiil: İşin, oluşun ya da hareketin yapılmadığını veya yapılmayacağını bildiren fiillere, olumsuz fiil denir. 
Resim yapmayacağım (Olumsuz fiil)
Fiillere olumsuzluk anlamını "-me, -ma" ekleri vermektedir.

EK FİİL (EK EYLEM)
Ek fiiller, ek eylemler olarakta bilinirler. İsim ve isim soylu sözcüklere eklenerek onların cümle içerisinde yüklem görevi görmesine yol açan, basit zamanlı fiillere gelerek onların birleşik zamanlı olmasını sağlayan, çekimlenmiş fiillere gelerek birleşik çekimli fiiller oluşturan "imek" fiiline "ek fiil" denirek fiil


EK FİİLİN KİPLERİ
1)EK FİİLİN -Dİ'Lİ GEÇMİŞ KİPİ

"idi" (-di, -di, -dü, -du, -ti, -ti, -tü, tu) biçiminde kulla­nılır.
Kapını çalan ben-di-m. (ben idi-m)
Saksıdaki bir tür kabak-tı.(... kabak idi)
Öğrenci-(y)di-m, öğrenci-(y)di-n, öğrenci-(y)di,
Öğrenci-(y)di-k, öğrenci-(y)di-niz, öğrenci-(y)diler
Öğrenci değildim. Öğrenci miydim? Öğrenci değil miydim? (Olumsuz, olumlu ve olumsuz soru)
Gelmiştim (gelmiş idi-m), gelmiştin (gelmiş idi-n) 

2)EK FİİLİN -MİŞ'Lİ GEÇMİŞ KİPİ

"-miş" (imiş) biçiminde kullanılır.
İyi bir çocukmuş, (imiş) (Tamamı yüklem)
Yandaki fabrikanın bekçileri(y)miş. (Tamamı yüklem)
Kapımı çalan oymuş (o imiş)
Meğer ben ne odun-muş-um.
Kibar-mış-sın, iyi-(y)miş ölü-(y)müş-üz, diri-(y)miş-siniz, iyi-(y)miş-ler, (iyiler-miş)
İyi bir çocuk değilmiş. İyi bir çocuk muymuş?
İyi bir çocuk değil miymiş?
Çalışıyormuşum (çalışıyor imiş-im), çalışıyormuşsun (çalışıyor imiş-sin)(Olumsuz, olumlu ve olumsuz soru)

3) EK FİİLİN GENİŞ ZAMAN KİPİ
"-im, -sin, -dir; -iz, -siniz, -dirler" biçiminde kullanılır.
Ben bir şairim.
Sen onurlusun.
Ahmet Dayı köylüdür.
Biz şairiz.
Sizler onurlusunuz.
Onlar köylüdürler.

4)EK FİİLİN ŞART (KOŞUL) KİPİ

-se (-sa, ise) biçiminde kullanılır. Tam bir yargı bildiremez. Arkadan tamamlayıcı asıl yargı gelir:
Hava orada da iyiyse, güzel eğleniriz.
Söylendiği kadar akıllıysa işimize yarar.
Akıllı-(y)sa-m, akıllı-(y)sa-n, akıllı-(y)sa
Akıllı-(y)sa-k, akıllı-(y)sa-nız, akıLlı(y)sa-lar, (akıllılarsa)
Akıllı değilse... Akıllıysa mı dediniz? Akıllı değilse mi? (olumsuz, olumlu, soru ve olumsuz soru)
Anlıyorsam (anlıyor ise-m), anlıyorsan (anlıyor ise -n) 

EK FİİLİN OLUMSUZU
Sözcük özelliğini yitirip ek durumuna gelen “imek (i-)” eylemidir. Ekeylemin “basit çekimli eylemleri bileşik çekimli yapmak” ve “ad soylu sözcükleri yüklem yapmak” gibi iki görevi vardır. 1. Ekeylem, basit çekimli eylemlere gelerek onları bileşik çekimli yapar. Bir eylem iki tane kip eki almaz, ikinci kip, eylemlere ekeylem sayesinde gelir. Basit çekimli eylemlerden sonra gelen ekeylem

BİRLEŞİK ZAMANLI (ÇEKİMLİ) FİİLLER
Basit zamanlı , fiilin tek bir zaman veya kip bildirecek şekilde çekimlenmesiydi. Birleşik zamanlı  ise, fiilin birden çok kip vezaman bildirecek biçimde çekimlenmesiyle oluşurBasit çekimli fiillere ekfiilin getirilmesiyle yapılırÜç grupta incelenir.


1)HİKAYE BİRLEŞİK ZAMAN
Fiili basit çekiminden sonra ekfiilin “idi” şekli getirilerek yapılır.
gel   -   miş   -   idi   -   m    gelmiştim

örneğinde, fiilin çekimini adlandırırken “gelmek fiilinin öğrenilen geçmiş zamanının hikayesi” deriz.
Biliyorduk (Bilmek fiilinin şimdiki zamanının hikayesi)
Çözmeliydik (Çözmek fiilinin gereklilik kipinin hikayesi)
Bazen ekfiille çekimli fiil arasına başka ekler girebilir.
“Alacak mıydı?” sözünde araya “mi” soru edatı girmiş, “açmışlardı” sözünde ise araya
“-ler” çoğul eki gelmiştir.

2)RİVAYET BİRLEŞİK ZAMAN
Fiilin basit çekiminden sonra ekfiilin “imiş” şekli getirilerek yapılır
Gel   -   ecek   -   miş     Gelecekmiş

Geliyormuşum (gelmek fiilinin şimdiki zamanının  rivayeti)
Gitmeliymişiz (gitmek fiilinin gereklilik kipinin rivayeti)
Sorarmış (sormak fiilinin geniş zamanının rivayeti)
Çözmüş müymüş (Çözmek fiilinin öğrenilen geçmiş zamanının rivayeti)

3)KOŞUL ŞART BİRLEŞİK ZAMAN
Fiilin basit çekiminden sonra ekfiilin “ise” şekli getirilerek yapılır.
  Gel   -   ecek   -   se   -    k     Geleceksek

Geliyorsanız (gelmek fiilinin şimdiki zamanının şartı)
Gelmişseniz (gelmek fiilinin öğrenilen geçmiş za- manının şartı)
Gelmeliyseler (gelmek fiilinin gereklilik kipinin şartı)

Ekfiilin geniş zamanda kullanılan eklerle birleşik zamanlı fiil yapılamaz.
Birleşik zamanlı fiillerde anlam kayması aranmaz: çünkü fiilin çekiminde daima ekfiilin zamanı hakimdir.

ANLAM KAYMASI

Türkçede kullanılan haber ve dilek eklerinin yanlış şekilde, yanlış anlamı veya işi anlatacak biçimde kullanılması.
Bir cümlede kullanılan zaman kelimesi ile zaman eki birbirine uygunluk göstermiyorsa, bu durumda anlam kayması olur. Cümlede ifade edilen durum ile dilek eki uygun olmuyorsa, bu durumda da anlam kayması meydana gelir.


Bilinen geçmiş zaman yerine geniş zaman:
Başarmak için azimli davranır ve sonunda başarır. (davrandı/başardı) 
Öğrenilen geçmiş zaman yerine geniş zaman
Hoca bir gün pazara  iner. (inmiş) 
Şimdiki zaman yerine geniş zaman
Ben onun ne istediğini bilirim. (biliyorum)
Başkan Bey, evrakı isterler.   (istiyor) 
Gelecek zaman yerine geniş zaman
Babam bu habere çok sevinir. Sevinecek
Emir yerine geniş zaman:
Sabah erkenden kalkar, çantanı hazırlarsın. (kalk, hazırla) 
Bilinen geçmiş zaman yerine şimdiki zaman:
Duyar duymaz olay yerine koşuyorum. (koştum) 
Gelecek zaman yerine şimdiki zaman:
Birkaç gün sonra Ankara'ya gidiyorum. (gideceğim) 
Geniş zaman yerine şimdiki zaman: Her zaman buraya uğruyor. (uğrar) 
Emir yerine gelecek zaman:Bu kitabı bir haftada okuyacaksın!  (oku) 
Gereklilik yerine gelecek zaman:Sıkıntın çalışmandan olacak.  (olmalı) 
Bilinen geçmiş yerine istek
Dışarı çıkınca bir de ne göreyim!
Onu karşımda görmeyeyim mi! 
Emir yerine istek:İşimize gereken ciddiyeti gösterelim.  (gösterin) 
Emir yerine gereklilik:
Yarın daha erken gelmelisin.Gel
On dakika içinde bu eşyalar taşınmalı.Taşınsın
İstek yerine emir:
Her şey gönlünce olsun
Allah yardımcınız olsun. 
Yetersizlik, gücü yetmeme yerine emir:
Bu adamdan kurtul, kurtulabilirsen.
İşin içinden çık çıkabilirsen. 
Şimdiki zaman yerine miş'li geçmiş zamanın hikâyesi:
Buyurun, ne aramıştınız? (arıyorsunuz)

FİİLİMSİLER (EYLEMSİLER)
Fiilden türeyen, fiil anlamını yitirmeyen, ancak cümlede isim, sıfat, zarf vb. gibi kullanılan kelimelere fiilimsi denir.  

1)İSİM-FİİLLER (ADEYLEM)

Fiil soylu sözcüklerin sonuna –mak, -mek , -ış, -iş, -uş, -üş, -ma, -me ekleri getirilerek yapılır.
Bir gülüşün ömre bedel.
Gün biter gülüşün kalır bende.
Seninle akşamları yürüyüşe çıkardık.
Adamın yalvarışlarını bir görecektin.
Madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?
Unutuş, unuturlar seni de.
Bu kucaklayış belki de bir haykırışın sesiydi.
Sana bakmak Allah’a inanmaktır.
Yaşamak, ölmekten  zor.
Buralardan gitmek istiyorum.
Seni bile özlemek istemiyorum bu akşam.
İçimde maziden kalma duygular var.
Onula yeniden başlamayı düşünüyor musun.

2)SIFAT-FİİLLER (ORTAÇ)
Fiil soylu sözcüklerin sonuna     –an, -en, -ası, -esi, -mez, -maz, -ar, -er, -dık, -dik, -duk, -dük, -tık, -tik, -tuk, -tük , -ecek, -acak, -miş, -mış, -muş, -müş    ekleri    getirilmek suretiyle yapılır. Sıfat- fiil ekleri genellikle sıfat tamlaması kurar.
Her seven sevilenin boy aynasıdır.
İşleyen demir pas tutmaz.
O öpülesi eller beni büyüttü.
Yıkılası Bağdat nice askerler yedi.
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.
Onunla unutulmaz anlar yaşadık.
Bilinmez diyarlara gitme.
Senin bu yaptığın olur iş değil.
Akar sular gibi çağlarım.
Benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar basardı.
Tanıdık bir yüz çıkmadı karşımıza.
Görülecek günler var daha aldırma gönül.
Gelecek hafta sınavım var.
Bense penceremde gelmeyecek saatleri beklerim.
Mayın tarlasına düşmüş bir deliyim.
Ölmüş eşek kurttan korkmaz.

3)BAĞ-FİİLLER (ULAÇ/ZARF-FİİL)
Fiil kök ve gövdelerinin üzerine –ınca, – dıkça, – dığında,   -ken , -r… -mez, -alı, -erek, -madan, -meksizin, -a…-a, -ıp ekleri getirilerek oluşturulur. Zarf- fiil ekleri temel cümlenin zarf tümleci olurlar.
Ben gidince hüzünler bırakırım.
Senin bu halini görünce lise yıllarımı hatırladım.
Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu, ağlardım.
Ağladıkça dağlarımız yeşerecek göreceksin.
Ağlarım, hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
Öldüğünde henüz çok gençti.
Seninle konuştuğunda rahatlıyor.
Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice.
Sen ağlarken ben nasıl gülerim.
Onu görür görmez tanıdım.
Yarim, sen gideli yedi yıl oldu
Ah vah etmenin zamanı geçeli çok oldu.
Gülerek yanıma geldi.
Böyle yaparak beni çok üzüyorsun.
Hiçbir şey söylemeden çekip gitti.
Ağlamadan ayrılık olmaz.
Sizin durmaksızın çalışmanız lazım.
Bir süre konuşmaksızın öylece bekledik.
Gide gide bir söğüde dayandık.
Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var kaderde.

EMREDİCİ ANLATIM-YAPI BAKIMINDAN FİİLLER (EYLEMLER)
Emredici sözlü ve yazılı anlatım okuyucuyu bir iş yapmaya, bir eylemde bulunmaya, bir davranışı gerçekleştirmeye zorlar. Alıcı durumundaki okuyucu veya dinleyici kendisine söyleneni yerine getirip getirmemek durumundadır. Bu anlatım türünde emir, telkin, öneri ifade edenkelime ve kelime gruplarının çok kullanıldığı görülür. Bu tür metinlerin öğretici ve açıklayıcı yönleri de bulunmaktadır.

YAPI BAKIMINDAN FİİLLER
1)BASİT (YALIN) FİİLLER
Yapım eki almamış olan fiillerdir.

Koy -(mak) Bak -(mak), Gör -(mek) Çöz -(mek), Gez -(mek), At -(mak)

2)TÜREMİŞ FİİL

Basit sözcüklere yapım eki getirilerek oluşturulan fiillerdir. Türemiş fiiller ya isim soylu ya da fil soylu kök sözcüklerden türetilirler

Çiçek-ten-, it-il-,  çocuk-laş-, boğ-uş-, hasta-lan-, kaç-ır-

3)BİRLEŞİK FİİLLER
Birden çok sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu fiillerdir.

oturuver-(mek), farkında ol-(mak),affet-(mek), kabul et-(mek), kulak as-(mak)

A)YARDIMCI FİİLLE KURULANLAR


(İsim  soylu kelime) + (Yardımcı fiil)

Türkçe'de yardımcı fiiller olarak çoğunlukla "etmek. eylemek, kılmak, olmak" fiilleri kullanılır. sabır + et(mek), hasta + ol(mak)

nazar + et(mek), rica + et(mek), red + et(mek) (reddetmek), namaz + kıl(mak)

Uyarı: Yardımcı Fiil olarak kullanılan "et-, eyle-, ol-, kıl-"filleri asıl fiil olarak da kullanılabilir. Bunları ayırt edebilmek için anlamca kalıplaşmış, kaynaşmış olup olmadıklarına bakılır.

B)ÖZEL BİRLEŞİK FİİLLER

Herhangi bir fiille "a, e, ı, u, a" seslerinden biriyle birlikte "bilmek, durmak; kalmak, gelmek, yazmak, vermek" fiillerinden birinin kalıplaşmasıyla oluşurlar.

Yazıver-, bakakal-, okuyabil-, anlatıver-, gidebil-, uyuyakal-

Bu fiiller, anlam özelliklerine göre beş grupta incelenirler:

1)YETERLİLİK FİİLİ

(Herhangi bir fiil) + (-e) + (bilmek), yazabil(mek), koşabil(mek), görebil(mek),...

İkinci fiil "-(e) bilmek"  birinci fiile "gücü yetme, izin verme, olasılık" anlamlarından birini kazandırır.

Bu yükü taşıyabilirim > gücü yetme,
dışarı çıkabilirsin > izin verme,
iki güne kadar gelebilirim > olasılık

Yeterlik fiilinin olumsuzu yapılırken, genellikle ikinci fiil (bilmek) kullanılmaz.

Okuyabilmek - okuyamamak, yürüyebilmek -yürüyememek, çalışabilmek - çalışamamak

2)TEZLİK FİİLİ

(Herhangi bir fiil) + (-i) + vermek

İkinci fiil birinciye "çabukluk, acelecilik" anlamı kazandırır.

Çözüver(mek), koşuver(mek), atlayıver(mek).

3)SÜRERLİK FİİLİ
(Herhangi bir fiil) + (-e) + (gelmek, durmak, kalmak)

İkinci fiil, birinci fiile devamlılık anlamı kazandırır; fiilin belli bir süre devam ettiğini bildirir.

4)YAKLAŞMA FİİLİ

(Herhangi bir fili) + (-e) + <yazmak)

İkinci fiil birinci fiile "az kalmışlık" anlamı kazandı,

Düşeyaz- (az daha düşecekti. Bayılayaz- (az daha bayılacaktı).Yurdumuz elimizden gideyazdı.(Az daha gidecekti)

5)İSTEKLENME FİİLİ


 (Herhangi bir fiil) + (-esi / -eceği) (tutmak /gelmek)

Göresi gel(mek),a ğlayacağı tut (mak)        

İkinci fiil, birinci fiile "istek duyma" anlamı kazandırır.

Bunlardan başka "beklenmezlik, yapmacık" bildi bileşik fiiller de vardır.

duymazlıktan gel(mek), çıkagel- (beklenmezlik)

C)ANLAMCA KAYNAŞMIŞ BİLEŞİK FİİLLER

İsim  soylu bir kelime ile bir fiilin, anlamlarını düşündürmeyecek biçimde kaynaşıp kalıplaşmalarıyla oluşan  bileşik fiillerdir.

Bu işin böyle olacağını öngörmüştü.

D)DEYİM HALİNDEKİ BİLEŞİK FİİLLER

Deyimlerin cümle içinde çekimlenip yüklem görevinde kullanılmasıyla oluşurlar.

Deyim halindeki bileşik fiiller, cümlenin öğeleri incelenirken bir bütün olarak alınır

Çocuk o gün ağzını açmadı.

                   Yüklem
Onu görünce dili tutuldu
                          Yüklem  

FİİL ÇATISI       
Çekimli bir fiilden oluşan yüklemin nesne ve özneye göre gösterdiği durumlaraçatı denir. Bundan hareketle, yüklemin isim soylu sözcüklerden oluştuğu cümlelerde çatının aranmayacağını söyleyebiliriz.

Çatı; yüklemin nesne ve özneyle ilgisi olduğundan, sorularda karşımıza çoğu kez, nesne-yüklem ve özne-yüklem ilişkisi olarak çıkar. Şimdi bunları ayrı ayrı inceleyelim.
1)NESNELERİNE GÖRE FİİLLER
A)GEÇİŞLİ FİİLLER
Nesne alabilen fiillerdir. Bir fiilin nesne alıp almadığının nasıl anlaşılacağını cümle öğelerinde “nesne” konusunda işlemiştik. Buna göre, fiil nesne alıyorsa geçişli olacaktır.
Örneğin;
“Etrafı daha iyi görebilmek için ışığı yaktı.”
cümlesinde “yaktı” yüklemdir; “o” gizli öznedir. Nesneyi bulmak için “O neyi yaktı?” diye soruyoruz. “ışığı” cevabı geliyor. Öyleyse yüklem nesne almıştır; “yakmak” fiili geçişli bir fiildir.
Fiilin geçişli olması için cümlede mutlaka nesnesinin bulunması gerekmez. Bazen fiil geçişli olduğu halde cümlede nesne kullanılmamış da olabilir.
B)GEÇİŞSİZ FİİLLER
Nesne almayan fiillerdir. Bu fiillerin yüklem olduğu cümlelere dışarıdan da herhangi bir nesne getirilemez.
Örneğin;
“Eve dönünce, yorgunluktan, uzandığım yerde uyuyakalmıştım.”
cümlesinin yüklemine “Neyi uyuyakalmıştım?” diye sorduğumuzda mantıklı bir soru olmadığını görüyoruz. Çünkü bu fiiil nesne almaz; yani geçişsizdir.
Fiiller değişik eklerle çatı özelliğini değiştirebilir. Bu durumda “oldurganlık, ettirgenlik” durumu ortaya çıkar.
2)ÖZNE YÜKLEM İLİŞKİSİ

Öznenin yüklemle ilişkisi beş grupta incelenir.
A)ETKEN FİİL

Yüklem durumundaki fiilin bildirdiği işi, öznenin kendisi yapıyorsa fiil etkendir.
Örneğin;
“Masanın üzerini güzelce temizledi.”
pan kim?” diye sorduğumuzda yine “o” cevabı geliyor. Yani özne, yüklemin bildirdiği işi kendisi yapmıştır. Öyleyse fiil etkendir.
“Yağmur yağıyor yine ince ince.”
“Taş bu yola nereden düşmüş?”
“Yapraklar gittikçe daha çok sararıyor.”
“Yaşlı kadının elleri bir hayli buruşmuştu.”
cümlelerinin yüklemleri de etken fiildir.
B)EDİLGEN FİİL
Fiilin bildirdiği işi özne değil de başkası yapıyorsa, özne bu işten etkileniyorsa, fiil edilgendir. Bu fiiller, etken fiillere “-l-” ve “-n-” eklerinin getirilmesiyle yapılır. Etken fiilin nesnesi olan öğe, fiil edilgen yapıldığında özne durumuna geçer ve bu öznelere “sözde özne” adı verilir. Örneğin etken fiilde örnek verdiğimiz cümleyi edilgen yapalım;
“Masanın üzeri güzelce temizlendi.”
cümlesini incelersek; “temizlendi” yüklemdir. “Temizlenen ne?” diye sorduğumuzda “Masanın üzeri” öznesi cevap veriyor. “İşi yapan kim?” diye sorduğumuzda, “başkası” cevabı gelir. Yani işi yapan özne değil,
başkasıdır. Çünkü masa kendi kendini temizleyemez. Öyleyse fiil edilgendir, öznesi de sözde öznedir.
C)DÖNÜŞLÜ FİİL
Fiilin bildirdiği işi özne kendi üzerinde yapıyorsa, yani özne hem işi yapan, hem de yaptığı işten etkilenense, bu anlamı veren fiil dönüşlüdür. Dönüşlü fiiller de etken fiillere “-l-” ve “-n-” ekleri getirilerek yapılır.
“Tarağı eline alıp bir süre tarandı.”
cümlesinde tarama işini öznenin kendi üzerinde yaptığı bellidir. Dolayısıyla fiil dönüşlüdür.
D)İŞTEŞ FİİL
En az iki özne tarafından yapılabilen fiillerdir. Bu fiiller, fiillere “-ş-” eki getirilerek türetilir. Bazı fiiller ise kök olarak “-ş-” ile bitmiştir ve işteş özellik gösterir.
İşteş fiiller işin yapılışına göre iki grupta incelenir.
1)KARŞILIK YAPILMA BİLDİRİR
Yüklem durumundaki fiilin anlamında öznelerin işi birbirlerine karşı yaptıkları görülür.
“Yolda karşılaşınca mutlaka selamlaşırlardı.”
cümlesine baktığımızda “selamlaşmak” eyleminin kişilerin karşılıklı yaptıkları bir iş olduğunu görürüz. İki kişi birbirine selam vermiştir.
“Ortadaki elmaları paylaştılar.”
“Boş yere saatlerce tartıştılar.”
“Boksörler çok yaman dövüştüler.”
cümlelerindeki yüklemler karşılıklı yapılan işteş fiillerdir.
2)BİRLİKTE YAPILMA BİLDİRİR
Bunlarda özneler işi birbirlerine karşı değil hep birlikte yaparlar. Yani karşıdan bir hareketin olduğu görülmez.
“Çocuklar odaya girer girmez yemeklerin başına üşüştüler.”
cümlesinde “üşüşme” işini çocuklar hep birlikte yapmışlardır.
“Kuzular otların arasından meleşiyor.”
“Kuşlar etrafta sevinçle uçuşuyor.
“Çocuklar ağaçların arasında koşuşuyor.”
cümlelerindeki yüklemler birlikte yapılma bildiren işteş fiillerdir.
“Okula bu sabah birlikte gittiler.”
cümlesinde de yüklem birlikte yapılma bildirir, ancak biz buna işteş diyemeyiz. Çünkü işteş fiiller, önceden de söylemiştik, mutlaka “-ş-” ile bitmelidir.
Yapıca “-ş-” ile biten her fiil elbette işteş değildir.
“Adam genç yaşında dünyayı dolaştı.”
cümlesinde yüklem işteş değildir; çünkü karşılıklı ya da birlikte yapılma anlamı yoktur.
Bazı kaynaklarda “nitelikte eşitlik” adıyla işteş sınıfına alınan, oluş bildiren fiiller de vardır.
“Elleri çalışmaktan nasırlaşmış.”
“Görmeyeli bir hayli güzelleşmiş.”
“Pantolonu, yerde oturmaktan kırışmış.”
cümlelerindeki yüklemler bu türdendir. Ancak bunlarda herhangi bir iş bildirme olmadığından “işteş” mantığına pek uygunluk görülmez. Sorularda da bunun işteş olduğuna dair bir ipucu verilmemiştir.
E)ETTİRGEN FİİL
Konumuzun başında, nesne-yüklem ilişkisini verirken, ettirgenliğe de değinmiştik. Bu tür fiillerde işi özne bir başkasına yaptırır.
“Oğluna terliklerini getirtti.”
cümlesinde getirme işini yapan “oğlu” dur, özne ona işi yapmasını söylemiştir.
“Masayı bir güzel temizletti.”
“Soruyu ablasına çözdürdü.”
cümlelerinin yüklemleri de aynı özelliği göstermektedir.

ÖĞRETİCİ ANLATIM-ZARF (BELİRTEÇ)
Öğretici metinler açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır. Öğretici metinlerde söz sanatlarına, dilin bünyesine mal olmamış yan anlam ifade eden kelime ve kelime grup­larına yer verilmez. Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kav­rayabilecek birikime sahip olması gerekir.
ZARFLAR (BELİRTEÇLER)

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ya da görevce kendine benzeyen sözcüklerin anlamlarını etkileyen, keme kez güçlendirip kimi zaman kısıtlayan sözcüklere belirteç denir.

Bazı dil bilimciler bu sözcük türüne zarf adını da verirler. Bazı kaynaklarda; "Bir eylemin niteliğini ya da nesnenin varlığını belirten değişmez söz bölüğüdür.", "Zaman, yer, hal ve ölçü adlarıdır.", "Sıfatların, eylemlerin ya da görevce kendine benzeyen sözcüklerin anlamlarını belirten ya da kısıp sınırlayan sözcüklere belirteç denir." şeklinde tanımlara rastlamak olasıdır.

Ad ve sıfat olarak kullanılan bir çok sözcüğün kimi zaman belirteç olarak kullanıldığı da görülmektedir. Bunun tersi belirteçlerin ad durum ve iyelik eklerini aldıklarında ad gibi kullanıldıklarını  da görmekteyiz. Yalnız özel adlar belirteç olarak kullanılamazlar. Tümcede dolaylı tümleçler eylemi etkilediklerinde belirteç olarak kullanılırlar.

Örnek;
Kendisine çok uzak bulduğu manzaraları şimdi pek yakında görüyordu.
(altı çizili ögenin belirteç görevi bulunmaktadır.)

Yıllar geçti. Akşam geldi. Gece gidelim. (Sözcükler ad iken belirteç olmuşlar.)

Sonraları  gelmez oldular. İleride ne olacaksın. Erkenden kalktı. Örneklerinde sözcüklerin ad gibi kullanıldıklarını görmekteyiz.

Sıfatlar eylemi etkilediklerinde belirteç görevinde bulunurlar. Dahası buna sıfatın yüklemi etkimesi halinde bu sözcüğün belirteç görevinde bulunması durumudur demek yerinde olacaktır.
       
Örnek;
Dün buradaki çocuklar güzel anlaşıyorlardı.
Konuşmasını kısa kesti.
Doğru söylüyordu.

1)DURUM ZARFLARI

Eylemin niteliğini, ne durumda olduğunu, nasıl yapıldığını belirten sözcüklerdir.
a)        Niteleme Belirteçleri
b)        Durum Belirteçleri

1- Kesinlik Belirteçleri, 2- Yineleme Belirteçleri 3- Dilek Belirteçleri  4- Umu Belirteçleri, 5- Olasılık Belirteçleri, Yanıt Belirteçleri, 7- Sınırlama Belirteçleri, 8- Koşul Belirteçleri, 9-Üleştirme Belirteçleri, Yaklaşıklık Belirteçleri gibi çok çeşitlik gösterirler. Bunlara tek tek örnekler vererek inceleyelim.

Örnekler;
Öfkelendiğinde herkese öyle güzel bakar. (Niteleme)
Gürültü yer yer azalıyordu. (Niteleme)
Elbette geleceğim. Er geç buluşacağız. (Kesinlik)
Bir daha görmeyelim. Bazı bazı aranıyor. Ara sıra gelir. (Yineleme)
Bari başımıza bu gelmeyeydi. (Dilek )
İnşallah buraya kadardır. Allah vere buraya gelmese. (Umu)
Belki odur. Tut ki arkadaşların yok. (Olasılık )
Elbette yaparız. Peki, gelelim. Evet, alıyoruz. (Yanıt belirteçleri)
Ancak hepsi bu değil. Yalnız bu da alırım. Artık gelme. (Sınırlama)
Eğer biliyorsan söyle. (Koşul)
Merdivenleri ikişer ikişer atladı. Üçer üçer saydı. (Üleştirme)
Böyle olmalıydı. Hemen hemen yetti. Az çok bilirim.

2)ZAMAN ZARFLARI

Bu tür belirteçler etkiledikleri eylemleri zaman açısından belirten sözcüklerdir. Zaman açısından sınırlama geçmişe, şimdiye ya da geleceğe değin olabilir. Eskiden, dün, demin, biraz sonra, neden sonra gibi ...

Tümce içinde sözcüklerin zaman belirteci olup olmadıkları; "ne zaman, ne zamana kadar, ne zamandan beri" sorularıyla saptanabilir. Özne ve yüklem bu sorularla bütünlendiğinde sözcüğün zaman belirteci olduğu anlaşılır.

Örnek;
Saatlerce iki sözü bir araya getirip birbirlerine seslenemediler.
Kışın okula devam etmiş, yazın kuzu güderek beşinci sınıfı bitirdi.
Şimdi kimleri daha iyi kuruduğunu görüyoruz.

3)AZLIK-ÇOKLUK ZARFLARI
Bir eylemin, sıfatın ya da başka bir belirtecin ölçüsünü gösterirler. Bu ölçünün içinde azlık-çokluk, sayı, derece, karşılaştırma gibi anlamlar vardır. Ölçü belirteçleri görev ve anlam bakımından dörde ayrılırlar:

a)Eşitlik Belirteçleri: Eylemlere, eylemsi ve sıfatlara eşitlik anlamı katar: kadar, denli gibi sözcüklerdir. "Bu kadar alınır mı?" gibi.
b)Üstünlük Belirteci: Daha sözcüğünün eylemlere, sıfatlara ve belirteçlere getirilmesiyle elde edilir. "Daha gönder."
c)En Üstünlük Belirteci: En sözcüğünün  eylemlere, sıfatlara ve belirteçlere getirilmesiyle elde edilen belirteçlerdir. En sonra buraya gel.
d)Aşırılık Belirteçleri: Eylem ve eylemsilere, niteleme sıfatlarına ve kendi türünden olan sözcüklere aşırılık anlamı katan sözcüklerdir. "çok, pek, gayet, çokça, fazla, fazlaca,, epeyce, az, azıcık, biraz gibi sözcüklerdir. "Epeyce yol aldı." gibi.

4)YER-YÖN ZARFLARI
Bu tür belirteçler, eylemi yer bakımından belirleyen sözcüklerdir; bunlar çoğunlukla eylemin yönünü de belli ederler: aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, karşı, yan, ön, arka, sağ, sol, üst, alt... gibi.

Topu kaybeden futbolcu geri koşoyordu.
Dışarı çıkmak için izin istediler.

5)SORU ZARFLARI
Soru belirteçleri, eylemleri ve eylemsileri soru yoluyla belirler: ne, nasıl, ne biçim, nice, hani, nereden, ne denli, ne kadar gibi.

Örnek;
Benim geldiğimi nereden bileceksin?
Benim gibi dostların olmasa, tek başına ne yapabilirsin?
Ne biçim koştunuz?

YAPI BAKIMINDAN ZARFLAR
1)BASİT ZARFLAR
Bu belirteçler, ek almamış belirteçlerdir: geç, dün, yarın, gece, en, pek, çok gibi...
2)TÜREMİŞ ZARFLAR
Ek alarak türemiş olan belirteçlerdir: akşamleyin, saatlerce, yazın, kışın, önce gibi...
3)BİRLEŞİK ZARFLAR

Belirteç görevinde bulunan birleşik sözcüklerdir. Bugün, biraz, birçok, ilkönce, böyle, şöyle gibi...


AÇIKLAYICI ANLATIM-ZARF (BELİRTEÇ)
Açıklayıcı yazılar; sorunu ortaya koyan cümle veya cümlelerle başlar; soru­nu çözümleyen açıklamalar, örnekler, karşılaştırmalar ile devam eder, özetleyici veya yargı bildiren ifadelerle sonuçlanır.
Açıklayıcı anlatımda dilin göndergesel işlevi ve kelimelerin gerçek anlamlarında kullanılmasına özen gösterilir, ifadelerin kesin ve açık olması çok önemlidir. Açıklayıcı metinlerde tanımlama, açıkla­yıcı betimleme, sınıflandırma; örneklendirme, benzerlik ve karşıtlardan yararlanarak metinler düzenle­nir.

TARTIŞMACI ANLATIM-ZARF (BELİRTEÇ)
Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve düşünce biçimine yönelt­mek amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimiyle okuyucunun sahip olduğu düşün­cenin değiştirilmesi amaçlanır. Yani amaç düşünce ve konularda değişiklik yapmaktır. Tartışmada yazar veya konuşmacı yeteneği, bilgisi ve deneyimiyle kendince bir yöntem belirler.

KANITLAYICI ANLATIM:
Ortaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya yargıyı okuyucuya (veya dinleyiciye) kabul ettirmek için başvurulan anlatım biçimine kanıtlama (ispat yoluyla anlatım) denir. Bu anlatım biçimi -genellikle- makale, deneme, fıkra, eleştiri gibi yazılı türlerle; konferans, açık oturum, münazara gibi sözlü kompozisyonlarda kullanılır.
Kanıtlamada önce, kişiye ait düşünceler (yargılar, kanaatler ...) ortaya konur, sonra bu kanaatle­rin doğruluğunu ispatlayacak delillerden, belgelerden de yararlanılarak dinleyici veya okuyucu ikna edilir. Bu anlatım biçiminde bir başka üslûp olarak da önce yazarın katılmadığı zıt düşünceler söylenir sonra bunların yanlışlığı belgeleriyle ispatlanır.

DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM-GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM-EDAT (İLGEÇ)-BAĞLAÇ
Fantastik metinler, gerçek dışı ve düşsel nitelikteki olgu ve olu­şumları anlatan metinlerdir. Büyük ölçüde bireysel istek ve kaprislere göre biçimlenmiş, amacı somut bir işlevi yanıtlamak olmayan, özellikle genel-geçer eğilimlere uymayı yadsıyan her tür sanatsal ürün, tutum ve davranışa fantezi denir. Fantastik, soyutlaştırma yüzey ya da hacim sanatlarında gerçek varlıklara gönderme yapan betilerin tanınamayacak derecede yalınlaştırılmasıdır. Düşsel (Fantastik) metinlerde,..hayale sığınma ve yaşanılan gerçeklikten kaçış söz konusudur.

EDATLAR

Tek başına anlamı olmayan, farklı türdeki sözcük veya sözcük öbekleri arasında çeşitli anlam ilgileri kuran sözcüklere edat (ilgeç) denir.
Bir sözcüğün edat sayılabilmesi için:
• Tek başına anlamsız olması,
• Sözcükler arasında çeşitli anlam ilgileri kurması ve bu sayede anlam kazanması,
• Cümleden çıkarıldığında ya cümlenin anlamının bo­zulması ya da cümlenin anlamının değişmesi gereklidir.
Başlıca edatlar ve kurdukları anlam ilgileri:

İLE
"İle" edatı cümleye "araç, birliktelik, durum ve nedenlik" anlam ilgilerini katar. "Eşyaları at arabasıyla taşımışlar." (araç ilgisi) "Dün akşam bir adamla döndü." (birliktelik ilgisi) "Küçük kız sevinçle odaya daldı." (durum ilgisi) "Görülmek korkusuyla saklandı." (nedenlik ilgisi)

UYARI
"İle" hem edat hem de bağlaç olarak kullanılabilir. "ile"nin yerine "ve" bağlacı kullanılabiliyorsa "ile" bağlaçtır; kullanılamıyorsa edattır. "İçeri ayakkabısıyla girdi." cümlesinde "ile" edattır; çünkü "ile" sözcüğünün ye­rine "ve" bağlacı kullanılamaz. "Mezuniyet törenime annem ile babam geldi." cümlesinde "ile" bağlaçtır; çünkü "ile" sözcüğünün yerine "ve" bağlacı kullanılabilir.

YALNIZ, ANCAK, BİR, TEK
"Yalnız, ancak" sözcükleri cümlede "sadece" anlamına geliyorsa edat; "fakat, ama" anlamına geliyorsa bağ­laçtır.
Onu yalnız sen görebilirsin, (edat) Çiçeklerden ancak iki tane alabildi, (edat) O kitabı aldım; ancak okuyamadım. (bağlaç) Sinemaya gidin; yalnız çok geç kalmayın, (bağlaç) "Bir, tek" sözcükleri cümlede "sadece" anlamında ise edattır.
Bir sen varsın hatırladığım, (edat) Sizden tek bir şey istiyorum, (edat)
UYARI
"Yalnız, ancak, bir, tek" sözcükleri farklı görevlerde de kullanılır.
"Yalnız çocuk ağlamaya başladı." (sıfat) "Yalnız dolaşması hepimizi şaşırttı." (zarf) "Akşam ancak gelir." (zarf) "Bir akşam gideriz sinemaya." (sıfat) "Tek sayıları çok iyi biliyor." (sıfat) "Tekgezer, tek yaşardı." (zarf)

GİBİ
"Gibi" edatı cümleye "benzetme, hemen, o anda, tah­min, -a yaraşır biçimde" anlam ilgilerini katar. "Deniz gibidir gökyüzü." (benzetme) "Çantayı kaptığı gibi kaçtı." (hemen, o anda) "Birazdan yağmur yağacak gibi." (tahmin) "İnsan gibi yaşamak zordu." (-a yaraşır biçimde)

UYARI
"-ce, -imsi, -si, -cesine" ekleri cümlede "gibi" edatının yerini tutabilir:
İnsanca yaşamalısınız. (İnsan gibi)
Kadifemsi bir elbiseydi. (Kadife gibi)
Çocuksu yüzüne baktı. (Çocuk gibi)
Adamı delicesine kovaladı. (Deli gibi)

İÇİN
"İçin" edatı cümleye "amaç, neden, uğruna, hakkında, karşılığında, zaman, görelik" anlam ilgilerini katar.
Başarmak için çalışıyor, (amaç)
Üşüdüğü için sıkıca giyindi, (neden)
Vatanım için canımı veririm, (uğruna)
Senin için iyi şeyler söyledi, (hakkında)
Bu eşyalar için kaç lira verdin? (karşılığında)
Bir hafta için gelmişler, (zaman)
Benim için fark etmez, (görelik)

ÜZERE
Genellikle "için" edatının yerini tutar. "Amaç, koşul, yak­laşıklık" ilgileri kurar. Önceki sözcükle öbek oluşturur.
Buraya gelmek üzere yola çıkmış. (Amaç)
Yarın getirmek üzere kitabını verir misin? (Koşul)
Eve gelmek üzereyim. (Yaklaşıklık)

-e (-a) GÖRE
"(-e, -a) göre" edatı cümleye "uygun, bakılırsa, kana­at, uygun olarak" anlam ilgilerini katar. "Bu ev tam bize göre" (uygun) "Söylenenlere göre iyileşmiş." (bakılırsa) "Bana göre sınavı kazanırsın" (kanaat) "Çocuklara göre bir filmdi." (uygun olarak)
-e (-a) KADAR
"(-e, -a) kadar" edatı cümleye "zaman, karşılaştırma, miktar, yaklaşık, mesafe, gibi, eşitlik, ölçüsünde" an­lam ilgilerini katar.
"Sabaha kadar çalıştım." (zaman)
"Bacak kadar çocuk." (karşılaştırma)
"Çözebildiğiniz kadar soru çözün." (miktar)
"Bir kova kadar su götürdü." (yaklaşık)
"Eve kadar koştuk." (mesafe)
"Çay içmiş kadar oldum." (gibi)
"Kuzu kadar sessizdir bu çocuk." (eşitlik)
"Onun kadar çalışkanını görmedim." (ölçüsünde)

-e (-a) KARŞI
"(-e, -a)" karşı edatı cümleye "yönelik, yakınlık, yönelme" anlam ilgilerini katar. "Sana karşı çok uysal." (kişiye yönelik)
"Sabaha karşı uyudum." (yakınlık)
"Denize karşı yaktık mangalı." (yönelme)

e (-a) DOĞRU
"-e (-a) doğru" edatı her zaman "-e (-a)" ekiyle birlik­te kullanılır ve cümleye "yaklaşırken, yönelme, yakla­şık" anlam ilgilerini katar.
"Sınava doğru heyecanımız artıyor." (yaklaşırken)
"Eve doğru yürümeye başladık.
" (yönelme) "Akşama dru dışarı çıktık." (yaklaşık)

-den (-dan) BERİ
"-den (-dan) beri" edatı zaman ya da yer bakımından ey­lemin başlangıcını bildirir.
Sabahtan beri burada bekliyoruz, (zaman)
Düzce'den beri hiç durmadık, (yer)

-den (-dan) ÖNCE, SONRA
"-den (-dan) önce, sonra" edatları zaman, yer ve sıra il­gisi kurar.
Akşamdan önce gelemem, (zaman)
Aksaray'dan önce Pozantı'da durduk, (yer)
Ben sizden önce geldim, (sıra) Onu yemekten sonra göremedim, (zaman)

-den (-dan) İÇERİ, DIŞARI
"-den (-dan) içeri, dışarı" edatları yönelme bildirir.
Atlarımız çözüldü girdik handan içeri, (yönelme)

DEĞİL
"Değil" edatının diğer ismi olumsuzluk edatıdır. Cümle­ye "olumsuzluk" anlam ilgisini katar.
"Sınav çok zor değilmiş." (olumsuzluk)
"Ne dediğini hâlâ anlamış değilim." (olumsuzluk)
"Değil" edatının bir başka görevi cümlede yüklemin ye­rine kullanılmasıdır.
"O değil, sen yapmışsın." (Yüklemin yerine kullanılmış­tır.)
"O yapmamış, sen yapmışsın."

"Mi" edatının diğer ismi soru edatıdır. Cümleye "soru, hayret, olumsuzluk, pekiştirme, şart" anlam ilgilerini katar.
"Oğlunuz sınıfı geçti mi?" (soru)
"Bu sözleri ben mi söylemişim? (hayret)
"Bugün evde oturulur mu?" (olumsuzluk)
"Uzun mu uzun bir yolculuğa çıktı." (pekiştirme)
"Havalar ısındı mı işler açılır." (şart)
Edatlar yukarıda verilen örneklerle sınırlı değildir. Bunların dışında kalan edatları ve bu edatların cüm­leye kattıkları anlam ilgilerini görelim:
"Sen gittin diye ağladı gökler." (neden)
"Onu göreyim diye evine gittim." (amaç)
"Yüzü sanki bir atlas kumaş." (benzetme)
"Şimdiye dek bir sorunla karşılaşmadık." (zaman)
"Seni sevmeme rağmen gidiyorum." (karşıtlık)
"Yağmurdan dolayı geç kaldık." (sebep)
"Trafikten ötürü yetişememiş." (sebep)
UYARI
Edatlar tamlanan ekini yani iyelik ekini (-i) aldıkla­rında isim veya zamir olur.
"Onun gibisini görmedim." (isim)
"Cimriliğin bu kadarı da fazla." (isim)
"İşin doğrusunu anlatın bana." (isim)
"Başkası avutur mu sandın beni." (zamir)

UYARI
Edatlar cümlede sıfat veya zarf öbeği oluşturur.
"Melek gibi çocuksun." (sıfat öbeği)
"Melek gibi gülümsüyor." (zarf öbeği)
"Eli, pamuk kadar yumuşaktı." (sıfat öbeği)
"Cennet kadar güzel bir ev. (zarf öbeği) "Sabaha kadar çalıştım, (zarf öbeği)

UYARI
Bir cümlede edatların yerine bazen bazı ekler kulla­nılabilir:
Bence (bana göre) Görmeye (görmek için) Koştuğundan (koştuğu için)

GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM-BAĞLAÇ
Bu tür metinler gelecekten söz eden metinlerdir. Ütopya metin­lerini de bu gruba dahil edebiliriz. Bu tür metinlerde gelecek zaman bildiren sözler ve gelecek zamanlı çekimli fiiller kullanılır.

BAĞLAÇLAR

Eş görevli ya da birbiriyle ilgili sözcükleri, sözcük öbeklerini, özellikle tümceleri bağlamaya yarayan, bunlar arasında anlam ve kimi zaman biçim açısından bağlantı sağlayan öğelere bağlaç adı verilir. Büyük bir çoğunlukla yabancı kökenli olan bu bağlaçlar dilimize Arapça ve Farsça'nın etkisiyle giren sözcüklerdir. Bağlaçların cümlede herhangi bir öğe olma gibi bir durumu yoktur. Her tür sözcük ve tümce arasında bağlama görevi yapabilirler. Bağlaçlar diğer sözcük türleri yerine görev yapamazlar ancak belirteçler ve ilgeçlerin kimi zaman bağlaç görevlerinde bulundukları görülür. Türkçe kökenli,  Türkçe'nin  yapı özelliklerini yansıtan bağlaçlarda görüleceği gibi, tümceler arasındaki konu ve anlatım bütünlüğü, sürekliliği sağlanmaktadır. Bağlaçlar ikilemeler arasında da anlamı pekiştirmek  için kullanılır. Kimi zaman bağlaçların düştüğü de görülür. Okur yazar, okur ve yazar gibi.

De  (da): Tümceleri, sözcük öbeklerini, aynı türden ve görevdeş sözcükleri bağlar.

Türkçe bilir, sohbeti de güzeldir.

Ne....ne:  Görevleri aynı olan öğeleri birbirine bağlar ve tümceye olumsuzluk verir.

Bu adam ne ana bilir, ne baba bilir.

İle: Görevdeş sözcükleri birbirine bağlayan bu bağlaç ilgeç olarak da kullanılır.
                  
Denizle  (ile) kumu çok özledik.
       
Ancak: Tümceleri genellikle neden-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlar. Türkçe'dir.
                 
Bunları alırım ancak senin işine yararsa.
       
Olsun ... olsun:  Birleştirme, isteneni seçme, anımsananı ekleme amacıyla bağlar.
                  
Küçük olsun büyük olsun herkes çalışmalı.
       
Yalnız : Belirtilmesi gereken kavrama, konuya ilgi çekmek için kullanılır.
                 
Öyle bir şey söylemedim, yalnız sonuç olarak bu da olabilir.
       
Bile: Umulmazlık, beklenmezlik, üstelik anlamlarıyla bir önceki tümceye bağ kurar.
                
Çok kez beni bile yanıltmıştır. (da bağlacı gibi kullanılır.)
Yanımızda olsa bile ben bu işte yokum.

Oysa, oysaki: Tümceleri karşıtlık anlamıyla bağlar.  Önceki tümceye açıklama ekler.
                
İnsanlar ne kadar umarsız, oysa herkesin duyarlı olması gereken bir konu.
       
Gerek....gerek: İstenileni birleştirme, eşitlik, seçme amacıyla bağlar.
                 
Gerek tutarsızlığın gerek bilgisizliğin seni buraya getirmiş olabilir.
       
İster...ister: Seçeneklerden birinin yeğlenmesinde sakınca olmadığını gösterir.
                 
İster al, ister alma; ister gel, ister gelme beni bağlamaz.
       
Nitekim: Karşılaştırma, tanık gösterme benzetme ilgisiyle bağlar.
                 
Bunu biliyordum. Nitekim daha önce de benzer bir durum yaşadık.
       
Üstelik: Pekiştirme yoluyla tümceleri birbirine bağlar.
                 
Dersleri iyi değil, üstelik çok da ukala.
       
Örneğin:  (Arapça karşılığı mesela ) Açıklama getirerek bağlar.
                  
Genellikle böyledir. Örneğin insanların koşuşturması gibi.
       
Demek, demek ki: Kendisinden sonra bir açıklama yapılacağı zaman bağ kurar.
                  
Gelen yokmuş. Demek ki yola çıkamamış.          
       
Yeter ki: Yargıları bir koşula bağlama amacıyla kullanılan bir bağlaçtır.
                 
Her şeyi söylemesi mümkün. Yeter ki morali iyi olsun.

Ve: Görevdeş öğeleri birbirine bağlar.

Ya, ya...ya: Yeğleme, oranlama, üstün tutma anlamlarıyla bağlama kurar.
       
Ya da: (Türkçe ve Arapça bağlaçların bir arada kullanılmasıdır.) olasılık belirtir.
       
Ki:   Genellikle tümceleri birbirine bağlar. Türkçe'nin yapısına aykırılık da taşır.

Fakat: Tümceleri aykırılık, neden-sonuç karşıtlık ilgisiyle bağlar.
       
Lakin: Fakat, ama bağlaçlarının yerine kullanılır.
       
Ama: Tümceleri karşıtlık, uyumsuzluk, aykırılık ilgileri kurarak birbirine bağlar.

Çünkü: Tümceleri bir neden belirtme, açıklama anlamı katarak bağlar.

Hatta: Tümceleri üstelik, bile, hem de anlamlarıyla pekiştirerek bağlar.

Hem... hem, hem de: Görevdeş sözcükleri eşitlik, birlikte olma karşıtlık ile bağlar.

Meğer, meğerse, meğer ki: Olasılık katar. Beklenmeyen, umulmayanı belirtir.

Kâh... kâh: Kimi zaman, kimi kez anlamıyla tümceleri ve sözcükleri bağlar.
       
Yani: Tümceleri, sözcüleri , sözcük öbeklerini açıklama anlamı katarak bağlar.


SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM (DİYALOG)-MİZAHİ ANLATIM-ÜNLEM
Sohbet, diyalog, mülakat adı verilen metinler söyleşme çevresinde oluşur. İç konuşma (monolog) da söyleşmeye dayanır. Günlük hayat, roman, hikâye ve tiyatrolarda karşılıklı konuşma (diyalog) ve ikiden fazla kişinin konuşmasına bağlı metinler, söyleşme anlatım türü çevresinde oluşur.

ÜNLEM
Sevinç, üzüntü, kızgınlık, korku, şaşkınlık gibi duyguları belirten, doğa seslerini yansıtan veya bir kimseyi çağırmak için kullanılan sözcüklere ünlem denir. Ünlemler tek başına kullanıldıklarında genelde bir anlam ifade etmezler.

MİZAHİ ANLATIM:
Mizaha hayatın hemen her öğesi girer. Ancak başkalarına aktarıldığında bir forma girerek edebiyata yansır. Söz olarak doğan mizah yazıya geçirildiğinde edebi bir kimliğe bürü­nür. Mizah kavramı güldürme amacının yanı sıra dolaysız olarak yergiyi ve öfkeyi de içerir. Mizahın sınırları ironiden sövgüye kadar uzanır. Mizahın geniş bir anlatım ve içerik alanı vardır. Öfkenin, düş­manlığın dışa vurulduğu, toplumsal eleştirinin dile getirildiği önemli bir edebiyat türüdür.
Mizahta abartma, ironi gibi ince zeka ürünü yöntemlerin yanı sıra aşağılamalar da vardır. Mizah, düşüncelerin nükte, şaka ve takılmalarla süslenip anlatıldığı bir söz veya yazı çeşididir. Bu anlatımda ses, hareket, konuşma, görünüş taklitlerinin rolü çok büyüktür.